Tarihin en zor alanlarından birisi kuşkusuz saha araştırmasıdır. Ele alınan saha ile ilgili bilgilerin net olmaması, olsa bile kesin olarak ortaya konulmamış olması, tarihçilerin ele alınan saha ile ilgili henüz yeterince araştırma yapmamış olması araştırmayı zorlaştıran etkenlerden bazılarıdır.
Manisa ili Salihli ilçesi Adala (Karataş) nahiyesine bağlı Akören(Akviran)Köyünü araştırmak bir araştırmacının her türlü engelleri göz önünde bulundurarak yola çıkmasını gerektirmektedir.
Batı Anadolu genelinde ele alınan çalışmalar bulunmakla birlikte ele aldığımız Akören/Akviran/Ağviran/Avren/Havran/ Köyü ile ilgili ilk ayrıntılı çalışma İbrahim Çiçek ve Şaban Çetin’in birlikte hazırladıkları “Tarih İçinde Adala ve Köyleri(Dünü- Bugünü) çalışmadır. Bu nedenle araştırmacının işi bir hayli zor ve sorumluğu fazladır.
Tarihçilerin ortak kanısı Batı Anadolu’ya Türklerin yerleşmesi Osmanlı Devletinin kuruluşundan önceye dayandığı yolundadır. Öyle ki, Türklerin Batı Anadolu’ya yerleşmesi meselesi Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Peçenek Türklerine kadar dayandırılabilmektedir.
Türk boy ve aşiretlerinin Batı Anadolu’ya gelişlerine zemiz hazırlayan bazı etkenlerden söz etmek mümkün müdür?
Türklerin Akören, Menye, Mendora (Kemaliye) Adala, Derbent gibi yerleşim merkezlerine gelip yerleşmelerinden önce bu yerleşim merkezlerinin eski yerleşim merkezleri olduğu halen bu köy ve kasabalarda bulunan tarihi eserlerden anlaşılabilmektedir.
“Adala, Kemer, Poyraz ve Akviran köyleri yerleşim alanlarından tarihsel olarak Hellenistik dönemden, Roma, Bizans ile Bergama krallıkları zamanına ait bir takım kalıntılar bulunduğu köylülerce ifade edilmektedir.” bu kalıntıların şahidi olarak bunlar arasında Akviran köyü topraklarında üç adet höyüğü bizzat görmüş hatta içine girmiş ve bu mezarların tek parça olduklarını, mermerden yapılmış olduğunu söyleyebilirim.
Türklerin Orta Asya bozkırlarından Anadolu’nun batısına, Bizans içlerine kadar gelip yerleşmelerine öncülük eden bazı Alperenlerin (Kolonizatör Türk Dervişleri) olduğu bilinmektedir. Söz konusu dervişlerin Hoca Ahmet Yesevi felsefesini benimsemiş bazı tarikatlara mensup kimseler olduğu ve Anadolu’ya Hoca Ahmet Yesevi tarafından gönderildikleri rivayetleri güçlüdür. Yesevilik, Kalenderilik, Kübrevilik gibi İslami anlayışlarla yerleşim yeri olarak seçilen Batı Anadolu’da yerleşim yerlerinin özellikle XVI. Yüzyıla kadar şehir merkezlerinden uzak göze batmayan yerler olarak belirlenmesi ilginç bir ayrıntıdır. “Dervişlerin şehirlerdeki tekkelerde ayin ve ibadetle meşgul olan ve sadaka ile geçinen mümessillerin aksine olarak, mütemadiyen kırlara, boş topraklar üzerine yerleşen ve henüz bir devlet memur ve aylıkçısı şekline girmemiş olan bu dervişlerin hayatı ve onları oralara iten kuvvetin manası anlaşılmaya layıktır.” Bu çerçevede düşünecek olursak halen birçok köy isminin anlamını kavramak işimiz kolaylaştıracağı gibi yolumuzu da aydınlatacaktır. “ Birçok köylere ismini veren, elinin emeği ve alnının teri ile dağ başlarında yer açıp yerleşen, bağ bahçe yetiştiren dervişler ve daima garba doğru Türk akını ile beraber ilerleyen benzerlerini doğuran zaveyler ve bu zaviyelerin harbe giden, siyasi nüfuzlarını padişahların hizmetinde kullanan, zaviyelerinde padişahları kabul eden ve onlara nasihat veren şeyhler…”
Bizans içlerine kadar gelip yerleşen Türk dervişleri Orta Asya Türk kültünü beraberlerinde Anadolu’ya getirerek adeta Hoca Ahmet Yesevi’nin vasiyet ve görevini yerine getirmiş gibidirler. Beraberlerinde örf, adet dini adap ve erkânlarını yerleştikleri bölgelere taşıyan derviş ve dervişlerle birlikte Anadolu’ya gelen Türkler kendilerini XVII. Yüzyıldan sonra Anadolu’ya gelenlerden-Türkmen-Yörükler ayırmak amacıyla “Türk” olarak isimlendirdiler.
Türk diye nitelendirilen köylerin bölgeye Selçuklular ve Beylikler döneminde yerleşmiş köyler ve bu köyler halkına verilen isim olduğunu (Salihli İlçesine bağlı AKVİRAN ve DERBENT Köyleri gibi), Türkmenlerin ise XVII. Yüzyıldan itibaren Orta ve Batı Anadolu ile Marmara Bölgesine göç etmiş son asırlarda oralara yerleşmiş” Boz-Ulus”, “Halep Türkmenleri” ve “Yeni İle mensup oymaklar” olduğunu belirtmek isteriz.
Batı Anadolu’da Saruhan Bölgesinde Osmanlılardan önce birçok tekke ve zaviyelerin kurulduğu ve bu tekke ve zaviyelerin Türk aşiret ve boyları üzerinde nüfuz sahibi olduğu görülmektedir. Bu durum İslam öncesi Türk boyları arasında yaygın olan şaman ve kamların nüfuzu arasında benzerlik kurma ihtimalini arttırmaktadır. “Anadolu’da tesadüf edilen zaviyelerinin çoğunun Osmanlıdan evvelki beyliklerin himaye ve nişanları ile kurulmuş Ahi Zaviyeleri olması lazım gelir. Bu Ahiler ve şeyhler, daha sonra Osman oğulları zamanında olduğu gibi, bu devirlerde mevcut hak ve imtiyazlarını “ayende ve revendeye” hizmet etmek mukabilinde almışlardır. Hatta bazıları “Bu yerlerin kâfiri kavup gelüp” oralarda yerleşmişlerdir. (…) Saruhan’da Ahi Aslan, Ahi Furkan, Ahi Şaban, Ahi Çarpık, Ahi Yahşi ve oğulları, Kandırmış Şeyh, Adil Şeyh Duruca Baba, Nusrat Şeyh, Saru İsa, Saru Şeyh, Kutlu Bey, Kızıl Emeli zaviyeleri.” olduğu ve İbn-i Batuta’ya göre Ahilerin “ Bilad-ı Rum’da sakin Türkmen akvamının her vilayet ve karyesinde (köy) mevcut.” Olduğu sonucuna ulaşmaktayız.
Akören, Derbent, Adala, Menye gibi köylerin eski yerleşim merkezleri olduğu ve kendilerine “Türk” dendiğini bilgisinden yola çıkarak bu köylerin zaviye etrafında ihtimal Bizans ve XIII. Yüzyılda Anadolu’ya gelen Moğol istilasından korunmak için doğal korunaklı bölgelerin tercih edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Akören Köyünün ilk yerleşim yerinin Adala- Akören Köyü yakınlarında şu anda Kıraç Dere olarak bilinen bölgede olması tezimiz güçlendirmektedir. Söz konusu köyün ilk yerleşim merkezi dikkat edildiğinde Helenistik döneme ait birçok kalıntı etrafında korunaklı tepelerin ortasında Irmak kenarında hayvancılığa ve tarıma uygun verimli bir arazi olduğu görülmektedir. Bu yerleşim merkezinin Kadılar Köyü olduğu bu köyde yaşayan Arnut ve Tuder sülaleleri arasında geçen kavga sonucu köyün ikiye ayrıldığı bilinmektedir. Buradan hareketle Anadolu’ya gelen Türklerin hepsinin konar göçer Türkmen yürüğü olmadığı, bazı Türk boylarının yerleşik hayatı benimsemiş olduğu ve yerleştikleri Akviran, Derbent, Adala, Menye gibi bölgelerde de aynı yerleşik düzeni devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Zira 1568’e ait Osmanlı Sicillerine göre Kütahya Kazasına tabi Akviran Köyünde Kervansarayın bulunması da köyün önemli bir ticaret yolu güzergâhında olduğunu göstermektedir.
Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru hareket eden Türklerin Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili çeşitli tarihler verilmektedir.
Resmi kaynaklar Türklerin Anadolu’ya geliş sürecini Çağrı Bey’in Anadolu seferleriyle başlatırlar. Hatta genel kanaat odur ki Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi hadisesini Malazgirt Savaşı ile sınırlandırmış gibidir. Hâlbuki Türklerin Anadolu’ya gelişi ile ilgili bilgiler M.Ö 5000 yılına kadar gidebilmektedir. Prototürk olarak ifade edilen Anadolu’ya gelen ilk Türklerin Anadolu’nun değişik bölgelerinde zaten yaşıyor olduğu üzerinde durulmaktadır.
Ancak her ne şekilde ifade edilirse edilsin Akviran Köyünün Anadolu’nun birçok yerine dağılan Uz-An Aşiretine bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Uz-An Aşiretinin Oğuz Boylarından birisi olduğu aşiretin adından anlaşılmaktadır. Zira Uz-An adının Uz-Oğuz anlamında kullanılan bir ifade olduğu açıktır.
“Evran/Uran/Uzan isimlerinin aynı anlama gelmesi de tesadüf sayılmamalıdır. Akviran Köyünün halen Evran ismi ile anılması ve çevre köyler arasında böyle isimlendirilmesi de köyün Uz-Oğuz Türklerinden geldiğini kesinleştirmiştir.
Araştırmalarımız aşamasında bizce önemli gördüğümüz bir ayrıntı da Akviran Köyü ile ilgili bilgileri daha açık bir şekilde ortaya koymaya yetecek cinstendir.
Bunlardan birincisi Anadolu’ya gelen Türklerin bir şekilde Hoca Ahmet Yesevi Dergâhı ve anlayışını benimsemiş ve bir şekilde “Türklerin Türk’ü” olarak kabul edilen Hoca Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya yönlendirdiği dervişler olduğu yolundadır. “Yesevi Dervişlerinin Anadolu’nun Türkleşmesinde taşıdığı görevinin ne kadar önemli olduğu ve binleri bulan sayılarla aileler halinde Anadolu’ya gönderildikleri bilinmektedir. “Böylece bozkır “alp” leri Horasan’ın ruhani atmosferinde, “baba”, “abdal” gibi deyimlerle anılan Türk şeyhlerinin rehberliğinde, “alp-erenler” olarak, savaş ülkesi Anadolu’da da “gazi”ler sıfatı ile vatani vazifelerini yapmışlardır.”
Akviran Köyü ile ilgili ikinci önemli bilgi ise “viran”, “ören” olarak isim almış köy isimleridir. “…Türklerin nerelere yerleştiği akla gelebilir. Yine Türklerin genellikle mamur bir köye olamasa bile, viran bir köye yerleşmiş olabilecekleri düşünülebilir. Nitekim köy isimleri arasında” viran” veya Türkçeleşmiş şekliyle “ören” ile yapılmış köy adları bunu açık olarak gösteriyor. Bir kısım viran eski iskân yerlerinin Türkler tarafından iskân edildiği bilinmektedir.” Anadolu’daki köyler, eskiden var olanlar, terk edilenler ve yeni kurulanlar olarak üçe ayrılır. “Yıkık köy” veya “ören” veya “ viran” lar, terkedilmiş köylerdir.
“1520(H.927)-1530(H 937) tarihli Başbakanlık Arşivi dairesi tahrir defterlerinin incelenmesi sonucu ortaya çıkan bilgilerle şu anda Akviran Köyü sakinlerinin ortaya koyduğu bilgiler birbiriyle örtüşmektedir.
Akviran Köyünün önceleri Adala ile Akviran Köyü arasında kalan Dombaylı Köyü yakınlarında bulunan ve halen Kıraç Dere’de kurulmuş olan Hacılar Köyü olduğu anlaşılmaktadır. “Kadılar Adala Kazasına bağlı bir köydür. Akviran Köyüne bağlı harabeler bulunan mevki.”
Araştırmalar ve yerel kaynakların verdiği bilgiler doğrultusunda Arnut ve Tuder cemaatlerinin 1520–1530 yıllarında hala aynı köyde oturdukları ve bu köyün Kadılar Köyü olduğu yolundadır. Ancak 1567 tarihinde Şer’iye Sicillerine yansıyan Arnut ve Tuder Cemaatleri arasında geçen bir kavgadan hareketle Aşiretlerin ayrıldığı ve bir bölümünün şu anki Akviran (Havran-Avren-Akviran-Ağviran-Akören) Köyüne gelip yerleştiği yolundadır.
Kadılar Köyünün ise zamanla terk edildiği ve köyün isminin en son 1661 yılına ait Liva Defteri Kaza ve Nahiyelere Bağlı Köy Listesinde yer aldığı ancak şu anda mevcut olmadığı yolundadır.
Akviran Köyünde şu anda yaşayan sülaleler arasında Kadılar olarak bilinen köyün ismini devam ettiren ailelerin bulunması Kadılar Köyü sakinleri arasında kavga sırasında aynı fikri taşımayan bazı köylülerin Akviran köyünü kuranlarla birlikte geldiğini görmekteyiz. (Kadı Osmanlar Sülalesi halen Akviran Köyünde yaşayan bir sülaledir.)
1567 tarihi Arnut ve Tuder Cemaatleri için önemli bir tarihtir. Cemaatler arasında yaşanan ve Akviran Köyünde anlatılan ta yadigârı bir oyun nedeniyle çıkan bir kavga sonucu köyün ikiye ayrıldığı bir kısmının Adala dolaylarına çekildiği geri kalanların ise bugünkü Akviran Köyü’ne geldikleri bilinmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz bilgi ve belgeler çerçevesinde Ak-Viran isminin eski bir yerleşim merkezi olabileceği yolundaki değerlendirmelerimizi güçlendirmektedir. Zira halen anlatıla gelen bir rivayete göre köyün bulunduğu bölgede önceden Havran Kasabası bulunduğu ve Akviran (Akören) Köyünde bulunan bir kitabeye göre “Eşreflerin ören yerinde (Arapların Mustafa) Havran Kasabasına ait olan bu yerleşim yerinin 60 bin haneden müteşekkil olduğundan bahsedilir. Köyün yaşlıları bu konuda tanıklık etmektedirler. Aynı bölgeden çıkarılan su değirmen taşı halen köydedir.( Değirmen taşının 1950 de bulunduğu ve Ercan Yiğit adlı Akören Köyünde oturan şahısta olduğu bilinmektedir. Anlatan Dedem Menye’li Hüseyin Yengin. Öl.1982)
Şurası bir gerçektir ki Akviran Köyü resmi kayıtlara göre 1562 (H 983 Zilhicce) tarihinden itibaren resmi kayıtlara geçmiştir. Ancak resmi kayıtların bir olay vuku bulduğunda geçtiğini düşünecek olursak daha gerilere gitmek gerekmektedir.
Kıraç Dere mevkiinde Arnut ve Tuder Cemaatleri arasında yaşanan kavgadan sonra Akviran Köyünün tercih edilmiş olması tesadüf olmamalıdır. Bizce burada bulunan Türklerin varlığı kavga sonrası hayvancılık yapan ve yerleşik hayatı benimsemiş Türklerin bu köyü tercih etmelerinde etkili olmuştur. Bu tezimiz destekleyen en önemli bilgi ise 1564 tarihli belgede geçen Kervansarayın köydeki varlığıdır. Bu tarihte köyde bulunan bir kervansarayın köy ve bölge hayatındaki önemini düşünecek olursak köyün önemli ticaret yolunun üzerinde kurulduğu anlaşılmaktadır.
Türklerin Anadolu’ya gelişiyle birlikte Bizans’ın otorite kaybıyla boşalan köylere gelip yerleşen ve daha çok harabe olmuş köyleri “viran” tercih eden Arnut ve Tuder Cemaatlerinin Akviran Köyünü de bu düşünceyle tercih ettikleri ve belki de Bizans’ın bıraktığı ticaret yolunu ve bu yol üzerinde kurulan kervansarayları kullandıklarını söylemek mümkündür.
Belge-I-
Manisa Müzesi Şer’iye Sicil Defterleri: Tarih 1567(H 983)
Arnutlar ve Tudeler Cemaatleri: Belge No:46
Veçh-i tahrir-i huruf oldur ki havassı Hümayunda Adala ve Ilıca(Ahmetli) Mıntıkası Mestan naam kimesne uhdesinden tahvil-i ahur olup aha furuht olmak lazım olmağın 983 Zilhiccesinin 17. gününde kazay-ı Adala’ya tabi Akviran nam kariyede sakin Hüseyin bin Hasan kenduye yirmibeş akçe Emin Ulufesiyle Emin olup ve sabıka mutasarrıf olduğu beş akçe Kâtip Ulufesi hazineye kalup Mehmet naam kimesne Ellici mukaddemliği ile katip olup ve erbab-ı Timardan mazul olan Hamza Bey mukim-i havale ve Mübaşir olmak şartıyla ila selasenin ikiyüz bin akçeye kabul ve iltizam eyledüm dedikte mezkuru alınan küfelasının esameleridir ki zikrolunur.
Tahriren fi evail-i Safer 983
H(1567)
Olayın Failleri ve Kefillerinin Listesi
Kefil: Süleyman bin Ordu an karye-i Kadılar. Meblağ:2500
Kefil: Salih bin Sinan an kariye-i M. Meblağ. 2000
Birbirlerine müzekki
Kefil: Seyyid Ahmet Bin Abdullah. Kariye-i M. Meblağ. 3000
Kefil: Seydi han Bin Abdullah an M. 1000
Kefil: Mahmt Çelebi ibni Tursun Bey an kariye-i Cihanbeyler. Meblağ.500
Kefil: Arap bin Abdullah. Kadılar. Meblağ.500
Kefil: Kul bin Abdullah an kariye-i Kadılar. 500
Kefil: Nurullah bin Abdullah an. M. 500
Birbirlerine müzekki
Kefil: Hamza Bey bin Mahmut Fakih an Kariye-i M. 4000
Kefil: Bekir bin Mehmet an kariye-i Savuclu.500
Birbirlerine müzekki
Kefil: Sydi bin Hoca kethüda an kariye-i M. 500
Kefil. Abdullah bin Hoca Kethüda an. M. 500
Birbirlerine müzekki
Kefil: Turali bin kariye-i Akviran. Meblağ 500
Kefil: Murat Bey ibni Ali Bey an kariye-i M.meblağ.500
Birbirlerine müzekki
Kefil: Yusuf bin Hüseyin an kariye-i M.1000
Kefil: Biraderi Veli. 1000
Birbirlerine müzekki
Kefil: hacı Abdullah bin Yusuf an kariye-i M.500
Kefil: Cafer bin abdi an kariye-i M. 500
Birbirlerine müzekki
Kefil: Celil bin Abdullah an kariye-i Abturca. 500
Kefil: Pir Ahmet bin Abdullah an kariye-i mezbur. 500
Birbirlerine müzekki
Kefil: Abdi bin Hasan an kariye-i M. 500
Kefil: Mehmet bin Celil kariye-i mezbur.500
Birbirlerine müzekki
Kefil: budak bin Ali an Cemaati Tudeler. 500
Kefil: Pir Ubeyd bin Ömer an Cemaati Arnudlar.2000
Birbirlerine müzekki
Kefil: Veled Bey bin Sinan Bey kariye-i meblağ Taraclar
(Saraçlar Köyü Olabilir)1000
Kefil: Mustafa çelebi bin Cafer Bey M. Meblağ 1500
Kefil: Mehmet bin Veled bey an kariye-iM. Meblağ 1000
Kefil: Durası (Turası) Nebi bin Mehmet an kariye-i Mudeset meblağ 1500
Kefil: Mustafa bin ahmed kariye-i Karesibeylu. meblağ 1000
Kefil: Hürrem bin Abdi an kariye-i Saraclu meblağ 1000
Kefil: Süleyman bin Kerim an kariye-i (Arnutlu)Armutlu meblağ 1000
Kefil: Beylik bin Mahmut an kariye-i Suruklar meblağ 2000
Belge-II
Tarih: 14 şehr-i Muharrem sene 984 (1568)
“… Kütahya Kazasına tabi Akviran nam kariyede karbansaraya konup katleddüğümüz Selim naam Sarac iki hizmetkarı ile bizden mukaddem zikrolunan karbansaray konmuş imiş. Akşam olup davarlara yem aldıktan sonra Sarac kalkıp gidip biz dahi hemen ardınca varup Döğer belinde yetişip mukaddema Gökçeoğlu üzerine varup…”
Belgede eşkıyaların haraç ve adam kaçırıp insanlardan zorla para toplayıp, insanlara zarar verdiklerinden bahsedilmektedir. Bizim üzerinde durduğumuz üç konu bulunmaktadır bu belgede.
1- Akviran köyüne ait bir Kervansarayın bulunması.
2- Akviran Köyünün o zamanlar Kütahya’ya bağlı olduğu.
3- Saraçlar olarak anlatılan Selim adındaki şahsın gerçekten saraç mı yoksa lakabının mı saraç olduğudur. Zira köyde halen Saraçlar olarak bilinen bir sülalenin köyde yaşamakta oluşudur.
Belge-III
Saruhan sancağı Liva defterlerinden edinilen bilgiler çerçevesinde 1661 (Rumi 1077) Adala’ya bağlı köyle arasında AĞVİRAN( AKVİRAN) köyü dikkati çekmektedir.
Önceleri aynı bölgede yaşayan Arnut ve Tuder cemaatlerinin ayrılmış olduğu ve Kadılar Köyünün ayrıldığını ve 1661 Miladi tarihinde Kadılar adıyla bir köyün yaşamakta olduğunu da söyleyebiliriz.
Belge IV
1580 Tarihli Adala Köyleri Mufassal defter vergi kayıtlarına göre: Evraneh (Evran-Evren-Ağviran-Akviran olmalı) 1884 akçe vergi.
Kadılar Köyü. Kadı md. Adala maa Yörükan. 3463 akçe, 60 nefer vergi ödedikleri kayıtlıdır.
Belge V
Akviran Köyünün Kırım Savaşına desteği ile ilgili belge. (1850-1856)
Akviran Karyesi, Mercanoğlu Veli (Veli Hoca-Mercanlar-Köyde hala yaşayan ve Anne tarafından bizimle akraba olan) 50 akçe yardım.
Köyün Coğrafi Yapısı
Salihli’nin 20 km. kuzey doğusunda yer alır.
Adala bucak merkezine 8 km.kuzeyinde yer alan Akviran(Akören) köyü Dombaylı, İğdecik, Üçtepeler (Kanevli), Durasallı, Yeşilova, Mersinli köyleri ile çevrilidir.
Üşümez Dağına doğru yükselerek çıkan dağın bulunduğu mekân %10–20 meyilli arazilerden oluşur. Çevre köylerden daha fazla toprağı olan köyün coğrafi olarak geniş bir bölgeye hâkim olduğu söylenebilir.
Yerleşim Yeri
Köyün bulunduğu bölgenin eski bir yerleşim yeri olduğu kanısı hâkimdir. Bu görüşümüzü köyde bulan herkes desteklemektedir. Bunu kanıtlayan en önemli bilgiler Kıraçdere, Höyücek, Kekikli Burun mevkilerinde bulunan mezarların eski birer höyük olduğu ispatlanmıştır.(Kekikli Burun da bulunan höyük bize ait olup Anam Ayşe Yengin üzerine kayıtlıdır.) Ancak mezarların 1990’lı yıllarda çıkarıldığı ve mezar taşlarının bazılarının halen yerlerinde bulunduğu bilinmektedir. Bazı mezar taşlarının ise toprağın altında kaldığına şahitlik edebiliriz. Höyücek Yeri olarak bilinen mevkide Ümmü Zeybek’e ait olan hale Cahit uyar’a ait olan tarlada bulunan mezar örneğinde olduğu gibi.
Köy evlerinin 1950 ye kadar toprak örtü binalardan yapıldığı görülmektedir.
İbrahim Gökçen, Tarihte Saruhan Köyleri, Berksoy Basımevi, İst. 1950,s.33
Genel Bilgiler